23 Eylül 2012 Pazar

Ayna



Kimse henüz göstermemişti kendini. Ağacın arkasında saklandıklarında kimin ilk kendini feda edeceğini düşünüp çevrelerine bakındıkları bir sırada çalılardan ilk ses geldi. Ve bu ses rüzgar değildi, eminlerdi. Umdukları tek şey, sevdiklerinin ve sevgililerinin olmamasıydı.

Bir tepeydi ya orası, nedense o tepeyi seçmişlerdi. Tepe kel ve kurumuş çimenlerle, otlarla kaplıydı. Tepenin dört bir tarafındaki yamaçlarda ağaçlar başlıyor ve sık çam kokuları tepenin doruğuna kadar ulaşıyordu. Zirveden, her yer o kadar aydınlık ve berrak görünüyordu ki, oraya çıkılsa ilk yapılacak şey etrafın bu kadar sessiz, uçsuz bucaksız olmasına şaşkınlıkla bakmak olurdu. O tepeye aşağıdan bakanlar her taraf kel yamaçlar ve tepelerle dolu hissederken, o tepeye çıkanlar için dünya merkezine kadar çam ağaçlarıyla kaplı sanırdı.

Yanılmamışlardı, ağaçların yapraklarını kıpırdatan şey rüzgar değildi artık. Bazı şeyler bir kez olurdu biliyorlardı, ve artık geri dönüşü yoktu. Tek yapmak, kaçırmamak istediklerini izleyebileceklerdi. Dört bir taraftan yayılan heyecanı hisseder gibi herkes çevresine çekingen ama dikkatli bakıyordu.

Her şey birden bire oldu derler ya, gözümüzle yakalayamadık, ruhumuzla hissedemedik ve hayatın onlara sormadan verdiği cevaplardan şikayet ederek her şeyi reddederler. İşte tam öyle bir anda olmuştu olanlar, talihin değiştiği yer değil ama bakış açılarını değiştirecek tek yer olan ufak bir tepe idi orası. Ve orada şu an gördükleri, hayallerinde, rüyalarında ve bir çok yerde gördüklerinden çok farklı değildi, orasını farklı yapan tek şey aslında her an gördüklerine farklı bir bakış açısıyla yaklaşabilmeleriydi.

Ayna:
Evimizde günlük olarak kullandığımız, bakış açımızı değiştiren ama aslında her şeyi olduğu gibi gösteren tek obje, bakış açısını somut yapan tek nesne.

Olduğu gibi dümdüz, ama farklı bir bakış açısından...

İşte bu yüzden biz her zaman AYNA ARIYORUZ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder